Bir Yazın Tarihi Özeti

KİTABIN ADI:   BİR YAZIN TARİHİ
KİTABIN YAZARI:   HALİD ZİYA UŞAKLIGİL
YAYINEVİ:    AKA  KİTABEVİ
BASIM YILI:   1974

1.KİTABIN KONUSU: Dört  yıldan beri taşrada mühendislik yapan bir gencin yaz tatilini geçirmek üzere  İstanbul’a akrabasının yanına gelmesiyle orada bulunan bir  genç kıza aşık olması.

2.KİTABIN ÖZETİ
Hasan , üniversiteden mezun olduktan sonra taşrada görev yapmaya gitmiştir . Dört yıl  taşrada mühendis olarak çalıştıktan sonra , bu denli çalışmanın verdiği yorgunlukla İstanbul ‘daki  uzun zamandır  görmediği akrabasının evine gitmeye karar verir .  Akrabasının evine gittiğinde karşılaştığı  manzara ile bir anlamda şok olur. Evde beş tane genç kızla karşılaşır. Bunların ikisi akrabasının kızı diğerleride uzaktan akrabalarıdı. Onları en son üniversiteden sonra görmüştü. Sadece küçüklüklerini hatırlıyordu. Şimdiyse hepsi birer genç kız olmuştu. Bu genç kızların isimleri Nevin, Güzin,Aliye,Samiye,Meliha’dır. Bu kızların hepsininde huyları ve görünüşleri farklıdır. Hasan eve geldikten sonra hepsi ona karşı yabancılık duymadan odasını hazırlamasına yardımcı olurlar . Hasan ‘ın  gözüne evde ilk  takılan şey bütün kızların neşe içinde cıvıl cıvıl olmalarına rağmen Meliha’nın çok sessiz ve suratında sürekli bir ağlama ifadesinin bulunmasıydı.Meliha’nın suratı  her zaman solgun ve mutsuzdu.Meliha kızların en büyüğü olmasına rağmen sanki onların en küçüğüymüş  gibi duruyordu.

Hasan  tatilini uzattıkça kızlarla  muhabbeti iyice geliştirir  ve kendini çok farklı hissetmeye başlar . Kendini aşık hisseder fakat hangisine olduğuna karar veremez. Hasan iyice kendini çok zor durumda hissetmeye başlamıştır, ne yapacağını tam olarak bilememektedir.

Bazen kızların gece eğlencelerene katılmaktadır. Bu gecelerde  bazı kızlar çalmakta bazıları ise söylemektedir. Hasan’ın ilgisini ise Meliha’nın çaldığı ud çekmiştir. Gerçekten de Hasan ud müziğinden çok hoşlanıyordu.Meliha’nın da bu eğlencelere katılmasına çok sevinmiştir.Fakat Meliha hiç de mutlu görünmüyordu.Bu durum ise Hasan’ı çok üzüyordu. Hasan sürekli olarak Meliha ile konuşmaya çalışsada Meliha Hasan ‘dan sürekli kaçmaktadır.

Hasan sonunda bu kızlardan kime aşık olduğunu bulur. Bu kız Meliha’dır. Artık onu sürekli olarak göz hapsinde bulundurur . Fakat Meliha o sararmış , ağlamaklı suratı ile Hasan’dan sürekli olarak kaçar.

Bir gece kızlar  Meliha ‘nın hasta olduğunu söylerler. Hasan koşarak Meliha’nın  odasına çıkar. Meliha her zaman ki  gibi solgun haliyle, yatakta yatmaktadır.Hasan bir an cesaretlenerek ona “seni seviyorum” der. Meliha bundan hoşnut olmasına rağmen onu mutlu edemem, hastayım düşüncesi ile evden bir an önce gitmesini rica eder. Hasan  da bu ricayı kırmayarak , kalbinde derin bir yara ile evi terk eder .

3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Karşımıza  çıkan her kişiyi sevgili olarak algılamamalıyız. Gerçek sevgiyi  doğru kişide ve doğru zamanda bulmak için beklemeliyiz.

4.KİTABTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
.Hasan   :Yirmi beş yaşlarında ,üniversite mezunu bir mühendistir. Duygulu, içine kapanık  fakat gerektiğinde çok iyi ilişkiler kurabilen birisidir.

Güzin        : Sarı saçlı , ela gözlü , sinirli ve huysuz bir kızdır.

Nevin        :  Kumral ,ela gözlü   ve hırçın birisidir.

Aliye         : İnce uzun boylu , iyi huylu  birisidir.

Samiye     : Kısa , biraz  şişman bir kızdır.

Meliha       : Uzun boylu ,iyi huylu bir kızdır.

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap güzel bir aşk hikayesi anlatmaktadır. Aşkı kitaplarda okumak isteyen herkese tavsiye ederim.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

1867’de İstanbul ‘da doğdu. Mahalle  mektebinden sonra Fatih Rüştiyesi’ne gitti. Tüccar olan babasının işleri bozulması üzerine ,1879’ da İzmir’e yerleştiler.  Halid Ziya burada fransızca öğrendi . Fransızcadan çeviriler yaptı. 1884’te Nevruz dergisini ,1886’ da Hizmet dergisini çıkarttı . İlk romanlarını bu dergilerde yayımladı.

1896’da Edebiyat-I Cedide topluluğuna katılarak Servet-i  Fünun dergisinde kendine geniş ün sağlayan romanlarını yayımladı. Halid Ziya Edebiyat-ı Cedide ‘nin sanat anlayışı doğrultusunda  yeni bir dil  üretmek için çaba göstermiştir. Osmanlıca da bile kullanılmayan Farsça ve Arapça kelimeler bularak Türkçe ‘de olmayan kurallarla tamlama yaparak konuşulan  dilden çok ayrı , süslü yapay bir dil oluşturmuştur. Daha sonraki yıllarda  dilini yalınlaştırma gereği duymuştur. Uşaklıgil  batılı manadaki Türk romanının öncüsü olmuştur.1945’te İstanbul’ da öldü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir