Vurun Kahpeye

KİTABIN ADI: VURUN KAHPEYE
KİTABIN YAZARI: HALİDE EDİP ADIVAR
YAYINEVİ: İNKILAP YAYINEVİ
BASIM YILI: 1988

KİTABIN KONUSU:
Kurtuluş Savaşı sırasında bir öğretmenin yobazca düşünceler tarfından sonunun ölüme kadar gitmesini takip eden hikayesi anlatılıyor.

KİTABIN ÖZETİ:

Aliye, Fransız Lisesi’ni bitirmiş ve öğretmenlik için gönüllü olmuş çağdaş bir bayandır.ilk tayin yeri olarak bir köye gitmiştir. Buradaki diğer öğretmenler başı örtük kimselerdir ve Aliye’yi görünce bayağı yadırgamışlardır. Hatta bu konuda bazı uyarılar bile almıştır. Bir gün bir öğrencisi ile olan probleminden dolayı velisi ile tartışmıştır. Bu kişi ise köyün zenginlerindendir ve nedense Aliye’den hoşlanmıştır. Aliye her defasında onu başından savmıştır. Aliye Tahsin Bey diye bir subay ile tanışmıştır kısa sürede de birbirlerinde hoşlanmaya başlamışlardır. Bu durum köyün hocası Hacı Fettah Efendi’nin kulağına kadar gitmiştir. Bu iş hacının hoşuna gitmez ve köyde asılsız dedikodular çıkartmaya başlar. Kendini her ne kadar hacı olarak saydırsa da aslında bu adam Yunan generalleri ile anlaşma yapabilecek kadar da haysiyetsiz biridir. Bir gün Tahsin Bey cephede yaralanır ve Aliyelerin evine gelir Aliye de onu bu durumda bırakmaz ve bir süre evde ona bakar. Köylü bu durmu Hacı Fettah’a bildirir. Hacı Fettah ise “kahpe evine erkek almış” diyerek köylüleri galyana getirmiştir. Ve Aliye’yi zorla evinden çıkararak köyün meydanına saçından sürüyerek götürürler. Ve orada da insan dışı bir şekilde sopalarla döverek Aliye’yi öldürüler.

KİTABIN ANAFİKRİ:
Asıl korkulması gereken kişiler, insanların dinini istismareden yobaz zihniyetlerdir.

KİTAPTAKİ OLAY7LARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Başlıca iki karakter vardır:
Aliye: İyi bir eğitim görmüş çağdaş bir Türk öğretmenidir.
Hacı Fettah Efendi: Halkın dini duygularını istismar ederek onları kullanan sahte bir hacıdır.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kurtuluş Savaşı sırasında köylümüzün ne tür insanların aklına kanıp cahillikler yaptıklarını anlatan trajik bir hikayedir. Klasik olan bu hikayenin herkes tarfından okunmasını iseterim.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİLER:

Halide Edip Adivar (1884-1964)
Türk romanci. Siyasal alanda da etkinlik göstermistir.
Istanbul’da dogdu. Kimi kaynaklara göre dogum yili 1884’tür. Ingiliz terbiyesiyle yetismesini isteyen babasi onu Üsküdar Amerikan Kiz Koleji’nde okuttu. Orada Riza Tevfik’den (Bölükbasi) Fransiz edebiyati dersleri aldi ve Dogu’nun mistik edebiyatini dinledi. Sonradan evlendigi Salih Zeki’den de matematik dersleri aliyordu. Koleji 1901’de bitirdi. 1908’de gazetelere yazmaya basladigi kadin haklariyla ilgili yazilardan ötürü gericilerin düsmanligini kazandi. 31 Mart Ayaklanmasi’nda bir süre için Misir’a kaçmak zorunda kaldi. 1909’dan sonra egitim alaninda görev alarak ögretmenlik, müfettislik yapti. Balkan Savasi yillarinda hastanelerde çalisti. Gerek bu çalismalari, gerekse müfettisligi sirasinda Istanbul semtlerini dolasmasi, ona çesitli kesimlerden insanlari tanima firsatini verdi. 1919’da Sultanahmet Meydani’nda, Izmir’in isgalini protesto mitinginde yaptigi etkili konusma ünlüdür. 1920’de Anadolu’ya kaçarak Kurtulus Savasi’na katildi. Kendisine önce onbasi, sonra da üstçavus rütbesi verildi. Savasi izleyen yillarda Cumhuriyet Halk Firkasi ve Atatürk ile siyasal görüs ayriligina düstü. 1917’de evlenmis oldugu ikinci kocasi Adnan Adivar ile birlikte Türkiye’den ayrildi. 1939’a kadar dis ülkelerde yasadi. O yillarda konferanslar vermek üzere Amerika’ya ve Mohandas Gandi tarafindan Hindistan’a çagrildi. 1939’da Istanbul’a dönen Adivar 1940’ta Istanbul Üniversitesi’nde Ingiliz Filolojisi Kürsüsü baskani oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bagimsiz milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekilmis ve 1964’te ölmüstür.
Adivar’in Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanlari ask öyküleri anlatan yapitlardir. Yazar kahramanlarini yakip yikan bir sevgiyi dile getirmek istedigi için kisilerin iç dünyasina yönelir ve bu sevginin zamanla bir tutkuya dönüsmesini sergiler. Bu yapitlarin önemli özelligini, birbirine benzeyen ve ondan önceki Türk romanlarinda bulunmayan kadin kahramanlarda aramak dogru olur. Yazarin asil amaci kadin kahramanlarin kisiliklerini erkeklerin gözüyle degerlendirmek oldugu için, romanlarinin anlaticisi olarak bu kadinlara âsik erkekleri seçer ve firtinali bir ask öyküsünü onlarin ani defterlerinden ya da mektuplarindan anlatir. Erkek (bazen kadin da) evli oldugu için, kaçinilmasi olanaksiz bir iç çatisma, romanlarin moral sorununu olusturur ve roman ya kadinin ya da erkegin ölümüyle biter. Adivar’in, biraz kendi oldugunu iddia edilen bu kadin kahramanlari, yazarin o dönemde ideal saydigi Türk kadinini temsil ederler. Seviye Talipler, Handanlar, Kâmuranlar her seyden önce güçlü kisiligi olan, haklarini savunan, Bati terbiyesi almis, ama Batililasmayi giyim kusamda aramayan, resim ya da müzik gibi bir sanat alaninda yetenek sahibi, yabanci dil bilir, kültürlü ve çekici kadinlardir.
Adivar 1910 yillarinda Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Agaoglu ile birlikte Türk Ocagi’nda çalismaya basladiktan sonra yazdigi Yeni Turan adli romaninda (1912) yurt sorunlarina egilir. II. Mesrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, Yeni Turan adli idealist bir partinin program ve çalismalarini anlatirken yeni bir Türkiye’nin hangi saglam temellere oturtulmasi gerektigi hakkinda o zamanki görüslerini açiklamak firsatini bulur. Atesten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) romanlarinda Kurtulus Savasi sirasinda Anadolu’da tanik oldugu olaylari, direnisleri, kahramanliklari, ihanetleri anlatirken kendi gözlemlerinden yararlandigi için daha gerçekçidir. Bununla birlikte, bir ask sorununun asildigi bu yapitlarda da yüceltilmis kadin kahraman yerini korur. Ancak simdi, yine olagan disi bu kadin, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsilan kültürlü bir sanatçi olarak degil, milli dava pesinde erdemlerini kanitlayan ya da Anadolu’da düsmana karsi savasan bir yurtsever olarak çikar karsimiza.
Adivar’in ilk yapitlarinda Türk okuruna sundugu bir yenilik yarattigi bu kadin imgesidir. Bu imge toplumda birbirine karsit olarak algilanan degerleri uzlastirdigi için önemliydi. Osmanli -Islam geleneklerine göre ev kadini olarak yetistirilmis basit ve cahil kadin, o dönemin aydin kesiminin gözünde geri kalmis bir uygarligin simgesi gibiydi. Öte yandan Batililasmis “asrî” kadin da köklerinden kopmus, degerlerini sasirmis, namus anlayisi kusku uyandiran bir kadindi. Adivar’in kahramanlari iste bu çeliskiyi kendilerinde uzlastirmakla bir özleme cevap veriyorlardi. Çünkü bunlar hem Batililasmis hem de milli degerlerine bagli kalmis, hem serbest hem de namus konusunda çok titiz, ahlaki saglam kadinlardi. Gerektiginde bir erkek gibi spor yapan, ata binen bu kadinlar üstelik disiliklerini de korumayi basarmislardir.
Adivar’in en ünlü romani Sinekli Bakkal’da (1936) ileri bir adim attigini, yeni bir asamaya vardigini görürüz. Ilk romanlarinin olay örgüsü bir iki kisi arasindaki bireysel iliskilere bagli olarak gelisirken, II. Abdülhamid dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen Sinekli Bakkal’in olay örgüsü siyasal, düssel, toplumsal sorunlarla örülmüs olarak gelisir. Romanin okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi, zengin konaklari ve saray çevresiyle II. Abdülhamid zamaninin Istanbul’u anlatmasidir. Ne var ki yazarin amaci bir dönemin Türk toplumunu yansitmak degildir yalnizca. Bu felsefi romanda çevrelerin bir islevi de belli degerlerin temsilcisi olmaktir. Sinekli Bakkal mahallesi gelenekleri ve insancil degerleri sürdüren halk kesimini; Genç Türkler’den Hilmi ve arkadaslari devrimci aydinlari; saray çevresi ise, yozlasmis yönetici kesimi temsil eder. Roman iki kisma ayrilmistir. Birinci kismin ana temasi Abdülhamid’in istibdat idaresi karsisinda siddete basvurarak devrim yapmanin geçerliligi sorunudur. Gerçi Adivar içtenlikle ezilen halktan yanadir, ama gelenekçiligi ve savundugu mistik dünya görüsü siddete basvurarak devrim yapmayi onaylamasina izin vermez. Romanda II. Mesrutiyet’in ilani “asirlarin kurdugu müesseselerin köklerini” söken, “içtimaî ve siyasî nizam ve intizami” altüst eden bir devrim olarak nitelenir. Dogru tutum Mevlevî tarikatindan Vehbi Dede’nin yaptigi gibi “herhangi bir hayat firtinasini sükûnetle seyretmek”tir. Yazar devrimden degil evrimden yanadir. Romanin ikinci kisminda yozlasmis saray çevresi sergilenirken ana tema olarak Rabia ile Peregrini iliskisi gelisir ve evlilikle son bulur. Bu evliligin simgesel anlami Bati ile Dogu’nun bilesimi olarak yorumlanmistir. Ama Peregrini’nin “öyle basit ve insanî ananeler” dedigi geleneklere bagli Sinekli Bakkal mahallesindeki cemaat yasamina hayran olmasi, Müslümanlik’i kabul ederek Rabia ile evlenmesi ve mahalleye yerlesmesi, daha çok Dogu degerlerinin üstünlügüne isaret sayilmaktadir. Ne var ki yazar, Rabia ile Peregrini’nin sevisip evlenmelerine inandirici bir hava verememistir. Farkedilir ki, olaylar yazarin kafasindaki bir görüsü dile getirmek için tertiplenmekte ve Dogulu kadin ile Batili erkek yazarin tezi geregi sevistirilip evlendirilmektedirler. Birinci kisimda olay örgüsünün dogal gelisimi, farkli dünya görüslerine sahip kisiler arasindaki çatismadan dogan gerilim ve dramatik sahneler, ikinci kisimda yerlerini, zorlama izlenimi veren bir iliskiye ve saray çevresinin tanitilmasina birakinca romanin sanatsal düzeyi düser.
1943’te CHP Ödülü’nü alan Sinekli Bakkal Türkiye’de en çok baski yapan roman olmustur. Sinekli Bakkal’i izleyen romanlarin ise yazarin ününe katkida bulunacak nitelikte olduklari söylenemez.
Adivar çesitli alanlarda etkinlik göstermis, siyasal ve toplumsal konularda da hem Türkçe, hem Ingilizce kitaplar yazmis, Ingilizce’den Türkçe’ye çeviriler yapmistir. Zamaninin dis ülkelerde en çok taninan Türk yazari olmustur. Yapitlarindan kimileri Ingiliz, Fransiz, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sirp, Portekiz dillerine çevrilmistir.
YAPITLAR: Roman: Heyula, 1909; Raik’in Annesi, 1909; Seviye Talip, 1910; Handan, 1912; Yeni Turan, 1912; Son Eseri, 1913; Mev’ud Hüküm, 1918; Atesten Gömlek, 1923; Vurun Kahpeye, 1923; Kalb Agrisi, 1924; Zeyno’nun Oglu, 1928; Sinekli Bakkal, 1936; Yolpalas Cinayeti, 1937; Tatarcik, 1939; Sonsuz Panayir, 1946; Döner Ayna, 1954; Akile Hanim Sokagi, 1958; Kerim Ustanin Oglu, 1958; Sevda Sokagi Komedyasi, 1959; Çaresaz, 1961; Hayat Parçalari, 1963; Öykü: Harap Mabetler, 1911; Daga Çikan Kurt, 1922; Kubbede Kalan Hos Seda, (ö.s) 1974; Oyun: Kenan Çobanlari, 1916; Maske ve Ruh, 1945; Ani: Türkün Atesle Imtihani, 1962; Mor Salkimli Ev, 1963; Diger Yapitlar: Talim ve Terbiye, 1911; Turkey Faces West, 1930; Conflict of East and West in Turkey, 1935; Inside India, 1937; Türkiye’de Sark-Garp ve Amerikan Tesisleri, 1955; Ingiliz Edebiyat Tarihi, 3 cilt, 1940-1949; Doktor Abdülhak Adnan Adivar, 1956.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir